
Sıkılan Öğrenci Yaratıcı Olur mu?
Sıkılan Öğrenci Yaratıcı Olur mu?
Sıkıntı, modern dünyanın en tanıdık yabancısıdır. Dersin ortasında camdan dışarı dalan gözler, not defterinin kenarına karalanan anlamsız şekiller, zihnin bir an için özgürce salındığı o boşluk anları… Peki, bu anlar sadece zaman kaybı mıdır, yoksa yaratıcılığın tohumlarının ekildiği bir bahçe midir? Sıkılan öğrenci, gerçekten de yaratıcı olabilir mi?Sıkıntı, zihni bir nevi özgürleştirir. Günlük hayatın koşturmacasında, her an bir görevle doluyken, beyin genellikle otomatik pilotta çalışır. Ancak sıkıldığımızda, bu döngü kırılır. Zihin, yapacak bir şey bulamayınca, kendi kendine gezinmeye başlar. İşte bu gezintiler, yeni fikirlerin, beklenmedik bağlantıların doğduğu anlardır. Psikoloji alanında yapılan bazı çalışmalar, örneğin Mann ve Cadman’ın 2014’teki araştırmaları, sıkılmanın yaratıcı düşünceyi tetikleyebileceğini öne sürüyor. Sıkılan insanlar, zihinsel bir boşlukta yeni yollar ararken, alışılmadık çözümler ve orijinal fikirler üretme eğiliminde oluyor. Bir öğrencinin sıkıldığı bir dersin ortasında, defter kenarına çizdiği bir karalama, belki de bir sanat eserinin ilk kıvılcımı olabilir; ya da zihninde dönüp duran bir soru, yepyeni bir projenin başlangıcı.Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var. Sıkıntı, her zaman yaratıcılığa kapı aralamaz. Eğer öğrenci, bu boşluk anını yapıcı bir şekilde değerlendiremezse, sıkıntı motivasyon eksikliğine dönüşebilir. Zihnin özgürce dolaşması için, biraz da merak ve keşfetme arzusu gerekir. Sınıf ortamı, öğretmenin yaklaşımı, dersin içeriği; hepsi bu denklemin birer parçasıdır. Eğer öğrenci, sıkıldığı o anlarda kendisini keşfetmeye teşvik eden bir çevre bulamazsa, yaratıcılık yerine bıkkınlık ağır basabilir. Mesela, bir matematik dersinde sıkılan bir öğrenci, eğer o derste hayal kurmaya yönelirse, belki de bir problemin çözümünü bambaşka bir yoldan hayal edebilir. Ama aynı öğrenci, eğer o dersin tekdüze olduğunu düşünür ve zihnini kapatır, o yaratıcı kıvılcım sönüp gider.Sıkıntının yaratıcılığa dönüşmesi, bir nevi simya gibidir. Bu dönüşüm, öğrencinin iç dünyasına, çevresine ve o anki ruh haline bağlıdır. Sıkıldığında defterine şiir yazan bir öğrenci, belki de bir şairin ilk adımlarını atıyordur. Ya da laboratuvarda deney yaparken sıkılan bir başka öğrenci, “Bu neden böyle olmasın ki?” diye sorarak yeni bir keşfin kapısını aralayabilir. Önemli olan, sıkıntının o boşluk anını bir fırsata çevirmektir.Peki, ya sen? Sıkıldığında ne yaparsın? Zihnin özgürce mi dolaşır, yoksa o anı geçiştirmek için başka yollar mı ararsın? Belki de bir dahaki sefere sıkıldığında, o boşluğu bir tuval gibi görüp üzerine yepyeni bir fikir karalayabilirsin. Çünkü kim bilir, belki de yaratıcılığın en güzel kıvılcımları, sıkıldığımız o sessiz anlarda saklıdır.